5 Nisan 2018 Perşembe

Avrupa Konseyi ve Britanya





    Avrupa Konseyi, Avrupa’da, evrensel değerlere dayanan normların, kuralların oluşması ve kurumsallaşmasını amaçlamış bir bölgesel siyasi örgüttür. Avrupa Konseyi, üye devletlerin katılımı ve müzakereleriyle ortaya çıkarılacak sözleşmeler yoluyla, bölgesinde evrensel değerlere dayanan bir Avrupa Hukuku’nun egemen olmasını hedeflemektedir.







    


    Avrupa Hukuku’nun, devletlerarası siyasetin doğasını değiştirip Avrupa halklarının birleşmesine katkı sağlaması beklenmektedir. Avrupa Konseyi güvenliğe, barış, istikrar ve kalkınmaya bölgesel ölçekte yeni bir bakışı ve girişimi, bu nedenle, temsil eder. Bu amaca yönelik Avrupa Konseyi çok sayıda ve çok çeşitli konularda antlaşmaların görüşülüp hazırlanmasını ve üye devletlerin imzasına, onayına sunulmasını önemli görev olarak yerine getirir. Günümüzde bu antlaşmaların sayısı 190’ı aşmıştır. Bu sözleşmeler üye devletler tarafından imzalanmakta, onaylanmakta ve uygulanmaktadır. Avrupa Konseyi aynı zamanda bu antlaşmaların üye devletler tarafından etkin biçimde uygulanmasını yakından gözlemler ve denetler. 


    Avrupa Konseyi, denetim sürecini yaptırımlarla güçlendirirken, çok etkili ve uluslararası hukuk açısından da bölgesel siyasi örgütler açısından da yenilikçi yöntemler geliştirmeyi başarmıştır. Bu nedenle Avrupa Konseyi dünyadaki diğer bölgesel siyasi örgütlerin çok ilerisinde ve onlara rol model olabilecek bir siyasi-hukuki yapıyı yaşama geçirebilmiştir. Bununla birlikte, Avrupa Konseyi’ne yönelik eleştirilerin de arttığını görüyoruz. Bu eleştirilerin önemli bir kısmının, Batı Avrupa’nın bazı büyük devletlerinin siyasi çıkarları doğrultusunda Avrupa Hukuku’nu ve denetim mekanizmalarını manipüle etme girişimlerine yöneldiğini tespit etmek mümkündür. Avrupa Konseyi, dolayısıyla başardıklarıyla riske ettikleri arasında bir önemli sınavdan da geçmektedir.


Avrupa Konseyi'nin Kuruluşunda Britanya'nın Rolü

    İkinci Dünya Savaşı Avrupa’da sona erdiğinde, kalıcı bir barışın kıtada ancak, Fransa ile Almanya arasında tarihsel ve derin sosyal köklere sahip düşmanlığın ortadan kaldırılmasına bağlı olduğu net bir biçimde ortaya çıkmıştı. Savaş Avrupa’da Sovyetler Birliği ve ABD’nin Avrupa kıtası üzerindeki fiili kontrolü ile sona ermişti. Avrupa’da ise neredeyse tek galip sayılabilecek devlet Britanya olmuştu.

    İki büyük kıta dışı güç olan ABD ve Sovyetler Birliği’nin, savaş sonrası Avrupa Kıtası üzerindeki mücadelesi, hem Avrupa’nın hem de Almanya’nın bölünmesine yol açmıştı. Soğuk Savaş Avrupa’yı, birbirinden koparacak biçimde bir demir perde ile iki parçaya bölmüştü. Almanya ise 1949 ortalarına kadar ABD, Sovyetler, İngiltere ve Fransa’nın işgali altındaydı ve dolayısıyla bağımsız herhangi bir siyasi varlığı söz konusu değildi. 21 Eylül 1949’da Federal Almanya adıyla, ABD, Britanya ve Fransa’nın işgal bölgelerinin birleştirilmesiyle Batı Almanya, hemen sonrasında da 7 Ekim’de Sovyet bölgesinde Demokratik Alman Cumhuriyeti adıyla Sovyet Uydusu Doğu Almanya kurulacaktır. Dolayısıyla Soğu Savaş ile birlikte, iki ayrı ve düşman Alman devleti ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş’ın demir perdesi Avrupa’yı böldüğü gibi, Almanya’yı da bu şekilde birbirine düşman iki devlet şeklinde bölmüştür.




Britanya Başbakanı Lord Winston Churchill, ABD Başkanı Franklin Roosvelt ve SSCB Lideri Joseph Stalin


    

    Öte yandan bölünmüş Almanya, bir bakıma Fransız-Alman düşmanlığını ortadan kaldırmak için jeopolitik açıdan büyük bir fayda sağlamıştır. Avrupa’nın çok eski jeopolitik sorunu olan Almanya ile Fransa düşmanlığı, tarihte birçok kez Avrupa kıtasını savaşa sürüklemişti. Bölünmüş ve zayıf bir Batı Almanya’nın yaratacağı tehdit daha sınırlı olacağından, Batı Avrupa’da, Soğuk Savaş döneminde Fransa ile Batı Almanya’nın ilişkilerini düzeltmek İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa için mümkün olabilecekti. Bu ilişkilerin düzeltilmesi için, söz konusu dönemde, kurumsal yapılar içinde Batı Avrupa’nın liberal demokrasilerini bütünleştirerek ilerlenmesi yöntemi benimsenmeye başlamıştır. Bölgesel bir siyasi örgütlenme girişimi, Soğuk Savaş içinde Batı Avrupa’da barış ve kalkınma için çok önemli bir adım ve altyapı imkanı olarak değerlendirilmiştir.

    Avrupa Konseyi, bu açıdan Batı Avrupa merkezli barış ve kalkınma amacına yönelik bir kurumsal girişim olarak ortaya çıkacaktır. Bu girişimin, hemen savaş sonrasında hazırlanması ve Batı Avrupa’nın önemli demokrasilerinin bir bölgesel siyasi, ekonomik örgütlenme içinde bütünleşme hareketinin parçası olmaya ikna edilmesi hiç de kolay olmamıştır. Özellikle Fransa’da, Alman işgalinin açtığı yaralar tazeyken ve tarihsel hafızada Alman düşmanlığı köklü biçimde yer etmişken, Batı Avrupa’da birlik fikri, Fransız kamuoyunun hemen yaklaşmayacağı bir fikir olarak görünmüştür. Bu nedenle Avrupa Konseyi’nin kuruluşunda oldukça yaratıcı bir yöntem benimsenmiş, sivil toplum tabanlı bir hareket içinde Avrupa’da birlik fikri oluşturulmuş ve temellenmiş, devamında da güvenlik odaklı bir örgütsel girişim olan Brüksel Antlaşması çerçevesi, daha kapsamlı bir örgütsel yapı olan Avrupa Konseyi’nin kuruluşu için platform olarak kullanılmıştır. Tüm bu planların geliştirilmesi ve uygulanması, söz konusu dönemde Britanya'nın girişimi ve Batı Avrupa’daki gücü sayesinde ortaya çıkabilmiştir.

    Savaştan yıpranarak da olsa galibiyetle çıkan bir Avrupalı devlet olarak Britanya, komşu olduğu kıtada bir daha bu tür bir istikrarsızlığın yaşanmaması için inisiyatifi ele alması gerektiğini fark etmiştir. Fransa ile Almanya arasında, bu dönemde iyi ve kalıcı ilişkilerin tesis edilebilmesinin, geleceğin Avrupa ve dünya düzeninin temelini oluşturacağını en erken fark eden ve bu yönde hızla harekete geçen devlet Britanya olmuştur. Bu konuda, kısa bir
süre önce seçimleri kaybeden sabık başbakan Lord Winston Churchill, önemli bir rol üstlenecektir.

    Lord Churchill’in planı, Fransa ile Batı Almanya’nın çekirdeğini oluşturacağı bir Batı Avrupa bütünleşmesi girişimidir. Ancak Britanya, savaş sonrasında hala imparatorluğunu öncelikli olarak değerlendirmekte ve Commonwealth ülkeleriyle özel ilişkileri esas almaktaydı. Britanya, Batı Avrupa bütünleşmesi içinde öncelikli bir konum kazanırken, kendi açısından çok daha önemli gördüğü imparatorluğunun geri kalan kısmı ve eski sömürgeleriyle olan ilişkileri ikinci plana atma niyetinde değildi. Bu nedenle bütünleşmenin hazırlayıcısı olmakla birlikte, aktif bir katılımcısı olma konusunda çekinceli bir politika izlemiştir. Özellikle o dönem Avrupa siyasetinde güç kazanan federal bir Avrupa fikrine ise hiç sıcak bakmamıştır. Federalist grupların fırsattan yararlanarak,
Britanya'nın başlattığı Avrupa bütünleşme girişimini federalist bir yöne çekme girişimlerine Britanya çok soğuk bakmıştır. Bir başka deyişle Britanya, Fransa ile Batı Almanya’yı yakınlaştırmak üzere hükümetlerarası yönü ağır basan bir Batı Avrupa bütünleşme projesinin kolaylaştırıcısı olarak rol oynamayı tercih etmiştir. Britanya'nın bu politikası doğrultusunda, Başbakan Lord Churchill, 1943’te savaş döneminde yaptığı bir radyo konuşmasında, Britanya'nın Avrupa’da birliği desteklediğini ve ancak bir Avrupa Konseyi ve onun ilgili organlarının yaratılmasıyla Avrupa’nın ilerlemeye devam edebileceğini dile getirmiştir.

    Yine Lord Churchill, başbakanlığı kaybettikten sonra da, 21 Mayıs 1946’da Zürih Üniversitesi’nde yaptığı ünlü Zürih konuşmasıyla, Avrupa’nın trajedisini ortak değerleri ve mirası etrafında birleşememesi olarak işaret etmiş ve “bir çeşit Avrupa Birleşik Devletleri kurulması”nı çözüm olarak ileri sürmüştür. 

    Lord Churchill’in girişimiyle yola çıkan ve Avrupa Konseyi’ne yolu açan ilk girişim hükümet dışı bir sivil toplum inisiyatifi olarak ortaya çıkacaktır. O güne kadar pek benzeri olmayan bir şekilde, Avrupa’da birlik yönünde örgütlenme faaliyeti, Lord Churchill’in liderliğinde, önemli Batı Avrupalı siyasetçilerin öncülüğünde kurulan sivil toplum örgütlerinin etrafında şekillenmeye başlamıştır.

    Lord Churchill bu yönde ilk derneği İngiltere’de “Birleşmiş Avrupa Hareketi” adıyla kurmuştur. Kıta Avrupası’nda da buna benzer özel kuruluşlar hızla oluşmuş ve Avrupa’da birlik konusunda faaliyete geçmişlerdir. Bunlardan bazıları, Fransa’da “Avrupa Birliği için Fransız Konseyi”, Belçika’da Katolik partileri birleşmeye çağıran “Uluslararası Yeni Ekip”, sosyalist partilere seslenen “Birleşik Avrupa Devletleri için Sosyalist Hareket”tir. Avrupa’da birlik çağrısında bulunan bu gruplar, komünist partiler hariç, tüm siyasi akımları içinde barındırmakta, dönemin en önemli siyasetçilerini kapsamakta ve birçok Avrupa ülkesine de yayılmış bulunmaktadırlar.

    Lord Churchill’in öncülüğünde, Avrupa’daki söz konusu kuruluşlar 7 Mayıs 1948 tarihinde, Lahey’de “Avrupa Kongresi” adı altında bir araya gelmişlerdir. Bu toplantıya Avrupa’nın her yerinden 750 delege katılmıştır. Söz konusu toplantıda, Alcide Gasperi, Jean Monnet, Robert Schumann, Paul-Henri Spaak gibi ilerde Avrupa bütünleşmesini daha ileri düzeye ulaştıracak devlet adamlarıda vardır. Söz konusu sivil toplum kongresi, Avrupa’nın siyasi ve ekonomik bütünleşmesi konusunda önerilerde bulunacak Avrupa parlamentolarının temsilcilerinden oluşacak bir “Avrupa Meclisi”nin oluşturulması ve bir “Avrupa İnsan Hakları Şartı” hazırlanması konusunda kararlar almıştır. Bu iki karar, görece kısa zaman içinde Avrupa Konseyi’nin kuruluşuyla yaşama geçirilecektir.

    1948 Lahey Kongresi dağılmadan önce, Avrupa’da birlik konusunda çalışmak üzere, “Avrupa Hareketi” adıyla, sürekli ve özel bir hükümet dışı uluslararası örgüt de oluşturulmuştur.



Lahey Kongresi 1948


     

    Lahey Kongresi, sivil bir girişim gibi görünse de, gerçekte Batı Avrupa siyasi partilerinin önde gelen isimlerinin rol üstlendiği büyük bir siyasi katılımla faaliyet göstermiş ve bir bakıma Britanya'nın arzu ettiği bir Avrupa bütünleşme hareketini başlatabilmiştir. Avrupa Konseyi’ne doğru gidilen bu yolda esas olarak federalist eğilimli siyasi grupların baskıları da etkili olmaya başlamıştır. Onlar, üye devletlerin egemenliğini aşan ve kendine ait egemen yetkilere sahip, siyasi kararlar da alan ve yöneten bir tür federal devlete doğru ilerlemek için bu girişimi kullanmak istemişlerdir. Britanya'nın arzusu ise, devlet egemenliğinin asıl olduğu, ancak Batı Avrupa devletlerini liberal ortak değerler etrafında örgütleyecek ve birleştirecek, uyuşmazlıkların ve rekabetin tekrar yıkıcı sonuçlar doğurmasına imkân vermeyecek bir hükümetlerarası örgütlenmedir. Avrupa Konseyi’nin kuruluşu bu iki eğilim arasındaki mücadeleye sahne olmuştur. 

    Britanya'nın Avrupa’da birlik yönünde, savaş sonrası ikinci önemli girişimi 17 Mart 1948 tarihli Brüksel Antlaşması’dır. Resmi adı “Ekonomik, Sosyal, Kültürel İşbirliği ve Kolektif Meşru Müdafaa” olan söz konusu antlaşma hem bir askeri ittifak tesis etmiş, hem de siyasi, ekonomik konuların görüşülmesi için üye devletler arasında sürekli bir örgüt yapısı da kurmuştur. Brüksel Paktı olarak da adlandırılan antlaşma, kolektif güvenlik yönündeki düzenlemesiyle Avrupa’da üyelerinden birine silahlı bir saldırı olması halinde otomatik karşılıklı yardım taahhüdünü getirmiştir. Bununla birlikte sadece askeri bir ittifak değildir. Brüksel Antlaşması “Danışma Konseyi” adıyla danışma organı niteliğinde bir Bakanlar Konseyi de oluşturmuştur. Bakanlar Konseyi, tavsiye kararları almasına rağmen, Avrupa ile ilgili tüm konuları tartışabilen bir siyasi otorite olması açısından genel olarak Batı Avrupa bütünleşmesine ama özelde Avrupa Konseyi’nin kuruluşuna zemin oluşturacaktır.

    1948 Temmuz ayı sonunda Belçika ve Fransız hükümetleri, Avrupa Hareketi Lahey Kongresi kararlarını görüşmek üzere Brüksel Antlaşması Bakanlar Konseyi’ni toplantıya çağırmıştır. Toplantının gündemi, “Avrupa Meclisi” kurulması yönünde yapılacak çalışmaları planlamaktır. Brüksel Antlaşması’na üye beş devlet bu gündemle 25 Ekim 1948’de Paris’te toplanmış ve bu çalışmaları yürütecek bir komisyon kurmuştur. Komisyon çalışmaları sırasında da Britanya'nın hükümetlerarası örgüt yaklaşımı ile federalist eğilimler çarpışmış ve sonuçta hükümetlerarası yönü ağır basan bir hukuki ve örgütsel yapıya karar kılınmıştır. Avrupa Konseyi Statüsü 5 Mayıs 1949’da imzalanabilmiştir.

    5 Mayıs 1949’da Avrupa Konseyi statüsünü imzalayan 10 kurucu devlet, Britanya, Fransa, İrlanda, İtalya, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Danimarka, İsveç’tir.  Batı Almanya Avrupa Konseyi’ne ancak 1950’de katılacaktır. Aynı şekilde Avusturya da kurucu devletler arasında yer almamıştır. Avusturya da savaş sonrası müttefiklerin askeri kontrolü altındadır. 15 Mayıs 1955 tarihli Avusturya Devlet Antlaşması sonrası Sovyetler Birliği askeri varlığını çekmiştir. Avusturya bu antlaşma ile tarafsızlık statüsünde bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkacaktır. Bu nedenle Avusturya ancak 1956’da Avrupa Konseyi’ne katılacaktır. Buna karşılık Türkiye ve Yunanistan, birkaç ay sonra 9 Ağustos 1949’da üye olmuşlardır. Türkiye ve Yunanistan’ın neredeyse kurucu devlet olarak hemen bu ilk ve çok önemli Avrupa bütünleşme girişimine dahil edilmesi Soğuk Savaş koşulları içerisinde mümkün olabilmiştir. Sovyetler Birliği’ne karşı jeostratejik konumda ve önemde olarak değerlendirilen bu iki kanat ülkesi, Türkiye ve Yunanistan, Almanya ve Avusturya’dan önce Avrupa Konseyi’nde yer almıştır. 






    

    Avrupa Konseyi üyeleri arasına daha sonra katılan İsviçre, Konseyin üye yapısı açısından oldukça önemli bir durumu işaret etmektedir. İsviçre, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan siyasi dengeler içinde tarafsızlık stratejisi benimsemiş bir başka devlettir. İsviçre de, tarafsızlık konusundaki hassasiyetine rağmen, 1963 yılında Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur. Avrupa Konseyi, dolayısıyla, daha ilk yıllardan itibaren oldukça kapsayıcı bir Avrupa örgütü olmuştur. Avrupa Konseyi bu niteliğini hep koruyacaktır. Soğuk Savaş biterken de bu özelliğine uygun olarak Doğu Avrupa, Balkanlar ve hatta Kafkasya’ya doğru ilk genişleyen ve hızla tüm Avrupa’yı kapsamına alan bir örgüt olarak göze çarpacaktır. 1996’da Rusya’nın da Avrupa Konseyi’ne dâhil olmasıyla, gerçek bir bölgesel siyasi platforma dönüşmüştür. Bugün Avrupa Konseyi, 47 üye devlet ve 820 milyona yaklaşan nüfusla gerçek bir Avrupa siyasi örgütü haline gelmiştir. Britanya ise Brexit kararı sonrası AB'den ayrılmış olmasına rağmen Avrupa Konseyi'nin üyesidir.



 Hazırlayan: Lord Murrays

 Kaynakça:
 https://www.coe.int/en/web/portal/home
 https://www.gov.uk/world/organisations/uk-delegation-to-the-council-of-europe
 https://www.gov.uk/world/uk-delegation-to-council-of-europe

 https://www.coe.int/en/web/portal/united-kingdom
 https://www.osce.org/whatistheosce/factsheet
 https://www.parliament.uk/mps-lords-and-offices/offices/delegations/coe2/
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder