27 Ekim 2016 Perşembe

Biyografi - Charles Robert Darwin





    Charles Robert Darwin. Britanyalı Doğa Bilimci ve Jeolojist. 

    İnsanın da içinde bulunduğu tüm canlı türlerinin tek (veya birkaç) atadan evrildiğini öne sürmüş ve bilimsel çalışmaları ile bu teorisine deliller sunmuştur. Bugün genel kabul gören 'Evrim Teorisi' düşüncesinin, 'Babası' olmuştur.





    Charles Robert Darwin, 12 Şubat 1809 yılında Shrewsbury, Birleşik Krallık’da doğdu. 6 çocuklu bir ailenin 5. çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Robert Darwin, Annesi Susannah Darwin'di. 

    Anne ve baba tarafı da sıkı bir şekilde Anglikan kilisesine bağlıydılar. Charles Darwin, Kasım 1809'da, Shrewsbury'de ki St.Chad's Kilisesinde vaftiz edildi.

     Darwin oldukça saygın bir aileye sahipti. Annesi de Susannah Darwin, Birleşik Krallık'ta bilinen bir çömlek imalatçısı ve tüccarı olan Josiah Wedgwood'un kızıydı. Babasının babası ise çok ünlü bir doktor Erasmus Darwin'di. Robert Darwin'de babası gibi doktor olmuştu. 

    Charles Darwin toplumda saygı gören bir aile de büyüdü. 



Charles Darwin'in 7-8 yaşında bir portresi


    Fakat Temmuz 1817′de, Darwin’in annesi Susannah Darwin mide kanseri hastalığı sebebiyle hayatını kaybetti.
       
    Darwin, eğitim hayatına ağabeyi Erasmus Alvey Darwin ile birlikte Shrewsbury Okulu'nda başladı. 7 yıl bu okulda yatılı öğrenci olarak eğitim gördüler. 

    1825 yılında babasının tavsiyesi ve isteği doğrultusunda tıp eğitimi almak üzere Edinburgh Üniversitesi'ne kaydoldu. Üniversitedeki ilk dersini Ekim 1825 tarihinde aldı ve üniversiteye yakın, 11 Lothian Sokağı'nda ikamet ediyordu. Kişisel olarak doğa tarihine, at biniciliğine, kolleksiyonerliğe ve avcılığa ilgi duyuyordu. Bu ilgi alanları, ona hayatı boyunca çok fayda sağladı. Haziran 1826'da Dr. Robert Grant ile tanıştı. Dr. Grant onu Jean-Baptiste Lamarck'ın evrim fikirleri ile tanıştırdı. Daha sonra, Grant'in yönlendirmesiyle 10 Kasım 1826'da saygın bir bilim topluluğu olan Plinian Society / Plinian Cemiyeti'ne dahil edildi.



Genç Darwin


    Darwin, tıp eğitimi sırasında, tıbbın kendisi için uygun olmadığını anladı ancak tıp okulunda oldukça fazla öğrenmiş ve ilk bilimsel denemelerini yayınlamaya başlamıştı. Ayrıca tıp öğrenimi sırasında, kadavra inceleme ve hayvan doldurma gibi ilginç bilgilerle tanıştı. Genç yaşında Britanya'nın ve Avrupa'nın saygın doğa tarihi müzeleriyle çalışmaya başladı. Fakat tıp derslerine katılmıyordu ve çalışmıyordu. 

    Yaşadığı bir olay tıp öğretiminden tamamen soğutmuştu: Kral George-IV saltanatı sırasında, yoksul kesimler para kazanmak amacıyla değişik yan işlerle uğraşıyorlardı. Bunlardan biri de ceset kaçırmaydı. Geceleri gizlice mezarları kazıp cesetleri alan insanlar bu cesetleri tıp okullarına satarlardı. Bu 'sektör' daha Kral George-III saltanatında yasaklanmış ve ceset kaçakçıları önce hapis cezalarına, kafi gelmeyince idam cezasıyla cezalandırılmaya başlanmıştı. 

    Darwin'in, Shrewsbury'deki evlerinde ki çalışanlardan birinin oğlu ve Darwin'in yakın arkadaşı olan Jack, geldiği Edinburgh'da limanda çalışmasına ek olarak, ceset kaçakçılığıyla yapmaktaydı. Bir gün bu işi yaparken yakalanan Jack, mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldı ve Edinburgh'ta asılarak idam edildi. İdam sırasında Darwin'de oradaydı ve gördüğü manzara karşısında hem şehirden hemde kadavralardan soğudu. Tıp eğitimini bıraktı.

    Tıbba olan bu ilgisizliğine sinirlenen babası, Darwin’i Cambridge Üniversitesine bağlı bir kilise okulu olan Christ’s College okuluna verdi. Darwin burada teoloji eğitimi alacaktı. 



Dr. Robert Darwin. Döneminde ki birçok Anglikan gibi bilimi, Tanrı ve Kilise'ye kanıt olan bir araç görüyordu.


    Babası Robert, diğer çocukları başarılı şekilde okullarına devam ederken Charles'ın bu ilgisizliğine üzülmekteydi ve bir kere Darwin'e bağırarak ''Sen bu ailenin yüz karasısın. Bütün zamanını o saçma koleksiyonlarınla geçiriyorsun'' dedi. Bu, Darwin'in derinden yaraladı. Lakin Robert Darwin her zaman örnek bir baba olarak çocuklarına derin bir sevgi duymuştu ve Charles'ı da diğerlerinden ayırmıyordu. Robert Darwin'in tek isteği 'Charles'ın bu faydasız koleksiyonlar yerine gerçek hayata uygun bir şekilde yetişmesi'ydi. Charles'da bunu biliyordu ve bu olaya rağmen hayatı boyunca babasını sevdi ve saygı duydu.

    Charles, Christ's College'da teoloji üzerine çalışmaya başladı ve Tanrı’nın nasıl bütün canlıları tek tek ve muhteşem bir şekilde yarattığını inceledi. Charles Darwin, ailesi gibi inançlı bir Anglikan'dı ve Tanrı'yı sorgulamıyordu. 

    Okulda, bir doğa-teolojisti (günümüzde biyoloji profesörü/hocası) olan Sir John Stevens Henslow  ile tanıştı ve bu sayede zooloji ve coğrafyaya olan ilgisi arttı. Sir Henslow ile araları çok iyi oldu. Ders aralarında okulun bahçesinde birlikte dolaşır ve doğa üzerine konuşmalar yaparlardı. 

    Sir Henslow ile özellikle geçmişte yaşamış ancak günümüzde yaşamayan, fosilleşmiş canlıların durumları üzerine tartışmışlardır ve Henslow, Darwin'e, bu türlerin neden Dünya'da bir zamanlar var olup da şimdi var olmadıklarını bir türlü anlayamadığını; ancak mutlaka Kutsal Kitap (İncil) ile uyuşan bir sebebi olması gerektiğini söylemiştir. 

    Charles Darwin, Sir Henslow’dan öğrendikleri ile birlikte, Tanrı’nın doğa kanunlarına müdahalesi sonucu oluşan adaptasyonlar ile ilgili bir yazı yayınladı. 



Sir John Stevens Henslow


    Darwin, 1831 yılında 181 öğrenci arasından 9. sırada okuldan mezun oldu. 

    Aynı yıl jeoloji profesörü olan Adam Segwick ile tanıştı.Darwin oldukça zeki biriydi ve müthiş bir gözlem gücüne sahipti. 1831 yazının başlangıcında Segwick ile birlikte Hollanda topraklarında gemiyle 14 günlük bir seferlere çıktı ve bilimi, bilimin doğduğu yerde, doğanın kendisinde öğrenmeye devam etti. Döndüklerinde ise Galler'e giderek burada jeolojik araştırmalar yaptılar.

    Galler çalışması bittikten sonra Deniz Kaptanı Robert FitzRoy ile tanıştı. Kaptan, HMS Beagle isimli gemisiyle uzun bir sefere çıkacaktı. Amacı ise koy ve körfezleri gezerek ayrıntılı haritalar çıkarmaktı. Kaptan, incelemeler için yanında bir doğabilimcisi arıyordu. Bu sırada Henslow, Darwin'den bu geziye çıkarak İncil'in, "Yaratılış" kısmını 'bilimsel' olarak ispatlamasını istedi. Birebir Kaptan FitzRoy ile konuşarak, bu zeki genci gemisine almasını talep etmiş ve FitzRoy'u ikna etti. 



Koramiral Robert FitzRoy. Charles Darwin'le gezisi sırasında rütbesi Binbaşıydı. Amiral FitzRoy, Darwin ile ömür boyu çok sıkı dost oldu. 1843-145 yılları arasında Yeni Zelanda Valiliği de yapan Amiral FitzRoy, siyasetle ilgilendiği gibi, denizcilik, coğrafya ve biyoloji alanlarında da kitaplar/makaleler yazmıştır.

    Darwin, Yaratılış'ı ispatlayacak ilk kişi olma düşüncesi ve Dünya'yı turlama fikriyle inanılmaz heyecanlandı. Fakat babası Robert bu geziyi gereksiz buldu ve Darwin'in bu geziye çıkmasına izin vermedi. Arabulucu ise Josiah Wedgwood oldu ve Robert Darwin'i ikna etti. HMS Beagle'ın amacı pek çok koy ve körfeze giderek kıyıların haritasını çıkarmaktı.



HMS Beagle Rotası







    HMS Beagle 27 Aralık 1831 Tarihinde denize açıldı.

    Charles Darwin, Dünya’nın pek çok yerini gezerek gözlemler yaptı, canlı örnekleri topladı. Gördüğü ve yaşadığı her şeyi ayrıntılı olarak not aldı. Birçok fikirler oluşturdu. Sık sık makaleler yazarak, ailesine gönderdi. Her ne kadar deniz yolculuğunda zorlansa da oldukça başarılı gözlemler yaptı ve sadece jeoloji konusunda uzman olan biri olarak, biyoloji konusunda da kendini geliştirdi.

    Araştırmalarına deniz kabuklularını, memelileri, omurgalıları ve pek çok hayvan ve bitki takım ve türü dahildi. Gördüğü her şeyden anlamlar çıkarabilecek kadar dikkatli bir gözlemciydi ve çok zekiydi. Kuşlardan deniz kabuklarına kadar pek çok hayvanı ve hayvan türünü inceledi. Bu türlerin, farklı coğrafyalardaki farklı özellikler dikkatini çekti. Darwin ilk defa İmparatorluğun denizaşırı toprağı Cape Town’da, canlıların var olmasının mucize sonucu olduğunu düşünmenin, canlıların çeşitliliğini küçümseyen bir söylem olduğunu yazılarında ifade etti.



HMS Beagle


    Darwin, doğaya açılıp Dünya'nın dört bir tarafını gezerek İncil'de ki 'Yaratılış Mucizesi'ne dair ipuçları aramaya başlayana kadar gerçek anlamda inanan bir Anglikan'dı. HMS Beagle ile yolculuğu tamamlanana kadar da, her ne kadar kafasında teorisinin hipotezleri gelişmeye başladıysa da, sıkı bir Anglikan olarak kaldı. 

    Fakat Darwin, bu geziler sırasında ve sayısız canlı üzerinde yaptığı gözlemlerde, bazı şeyleri fark etti. Darwin'in düşüncesine göre; Canlılar, gerçekten de sadece hayatta kalmak ve üremek için var oluyorlardı. Canlılar, üremelerine ve çevresel koşullara göre, türden türe farklı özellikler kazanabiliyordu. 

    Darwin artık tek bir soru üzerine yoğunlaştı: ''Aynı kuş cinsinin benzer türleri bile, farklı iki adada, nesilden nesile, bu kadar farklı özellikler kazanabiliyorlarsa, günümüzde yaşayan bunca canlı da, daha önceki türlerin birbirinden çevresel ve fiziksel etmenlerden ötürü farklılaşarak oluşmuş olabilirler miydi?''

    Bu soru ve cevabı, hem Darwin'n hem bilimi hemde dünya tarihi değiştirecekti.

    2 yıl sürmesi planlanan araştırma tam 5 yıl sürmüştü ve 2 Ekim 1836′da sona erdi. 

    HMS Beagle’da yaptığı gözlemler, kafasında pek çok yeni fikri doğurdu. Bu fikirleri ifade etmekten çekinse de, inanılmaz bir buluşun eşiğine geldi. Ülkesine döndükten sonra, ilk iş olarak Galapagos adalarındaki kuşların sanıldığının aksine aynı türden değil, farklı türden olduklarını iddia ettiği bir makale yayınladı. 

    Darwin'in bu ilk iddialı makalesine çok sert tepkiler geldi. Klasik görüş; Galapagos adalarındaki kuşların sadece aynı türlerin farklı varyasyonları olduğuydu. 

    Darwin bunun yanlış olduğunu düşünmekten öte, yanlış olduğunu biliyordu.  Darwin, Kırmızı Defter adını verdiği defterinde, Mart 1837'de, ilk defa, 'Bir türün bir başka türe değişebileceği' konusunda, bir makale yazdı. Bu makalesinde meşhur 'Evrim Ağacı'nın basit bir çizimini de ekledi:


    
Darwin'in Evrim Ağacı Orjinal İlk Çizim. 

    Bu noktadan sonra, Darwin’in hayatı değişmeye başladı. Düşünceleri ve teorisi geliştikçe ve kendi gözlemleriyle ve bilimsel bulgularıyla güçlendikçe, canlıların tek tek ve ayrı olarak yaratılmadığı; evrimsel bir süreç içerisinde ayrı ayrı geliştikleri ve bugünkü modern canlıları oluşturdukları konusunda ikna olmaya başladı. 

    Bulgular kusursuzdu ve hipotezi, pek çok bulguyla destekleniyordu. İşte bu, bulguları ve gözlemleri sebebiyle zaten sallantıda olan Hristiyanlık inancını yok etmeye başladı. Tanrı'ya olan inancı ise hala kuvvetliydi. Fakat ona göre artık insanların inandıkları gerçek değildi. Galapagos ve 5 yıllık gezi herşeyi değiştirmişti. Gördü ki, hiçbir canlı, İncil'de anlatıldığı gibi Tanrı tarafından tek tek yaratılmamıştı. Bütün canlılar, daha önceki atalarından, onun kullanmadığı bir kelime ile “evrimleşerek” (evolve), onun kullandığı kelime ile “değişerek” (transmutation) bugünkü hallerini almışlardı.




Galapagos Adaları




    Bu hipotezini güçlendirmek ve kanıtlarla desteklemek için aşırı  çalışmaya başladı. Sonunda, vücudu inanılmaz yoğunluktaki çalışma saatlerine dayanamadı ve Eylül 1837′de kalp sıkıntısı yaşamaya başladı. Doktorlar tüm işlerini bırakması gerektiğini söyledi. Darwin buna şaşırmıştı çünkü "işlerini bırakmak"tan başka herhangi bir tedavi yöntemi bile önermemişlerdi. 

    Bunun esas sebebi ise dönemin doktorlarının çoğunun koyu dindarlar olmasıydı. Kral Charles-II döneminden itibaren tıp okullarının neredeyse tamamı din eğitimi veriyordu yada kilise okulları ile ortaktı. 

    Darwin ve ailesinin yaşadığı kasabadaki doktor da, çevrelerindeki pek çok insanın olduğu gibi Darwin’in çalışmalarından haberdardı ve dinini tehdit ettiğini biliyordu. Bu sebeple, Darwin’i tedavi etmek yerine, tüm işlerini bırakmasını ve sadece dinlenmesini tembihledi. 

    Hastalıkla sürekli iç içe olsa bile Darwin sürekli makale yazmaya  devam etti. Makaleleri, geniş bir bilim çevresinde ciddi ilgi görüyordu. Toplum içerisinde saygın bir yeri olan Darwin, makaleleri ile daha geniş bir çevre de tanındı ve Kraliyet Jeoloji Kuruluna başkan seçildi. 

    Her ne kadar, diğer insanlar tarafından Tanrı’ya karşı olarak değerlendirilen hipotezi gittikçe insanları kendisinden uzaklaştırsa da, bilim çevresinden olan saygın kişiler, Darwin’in fikirlerine arka çıktı. 1837 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti'ne birkaç makale sundu ve burada Charles Lyell ile tanıştı ve uzun yıllar sürece sıkı dostlukları başladı. Aynı yıl, doğa bilimci John Gould tarafından Galapagos Adaları'ndaki her bir kuşun, farklı birer tür oldukları tespit edildi ve bu Darwin'e kuramı için harika bir dayanak getirdi. Böylece Temmuz ayında 'Türlerin değişimi' ile ilgili ilk defterine fikirlerini aktarmaya başladı.




Charles Lyell



    Hastalığına rağmen, evinin bahçesine yaptığı kulübesinde, güvercinler üzerinde çalışmalarını hızla sürdürüyordu. Onları birbirleriyle çiftleştiriyordu ve yavrular erişkin hale geldiklerinde bazılarını keserek kemik yapılarındaki değişimleri gözlemliyordu. Günümüzde 'yapay seleksiyon' adı verilen 'evcilleştirme' işlemini de içerisine alan ve Evrim Teorisi’nin en güçlü kanıtlarından biri olarak görülen metot üzerinde çalışıyordu. 

    Mart 1838′de, ilk defa bir 'orangutan' görmek üzere, aldığı bir davetten ötürü bir hayvanat bahçesine gitti. Gözlemleri sonucu orangutanların oldukça insanı davranışlar gösterdiğini ve kendi hipotezi dahilinde insanlarla bir ilişkisi olabileceğini düşündüğünü yazdı.

    Yoğun çalışma saatleri ve gün geçtikçe ailesi ve çevresi tarafından üzerinde kurulan din baskısı, gittikçe zayıflamasına sebep oldu. Elleri şiddetli bir şekilde titremeye başlamıştı, mide sorunları çekiyordu, dayanılmaz baş ağrıları vardı ve kalp sorunları baş gösteriyordu. Hastalığının ne olduğu asla bilinemedi ve tedavisi de bulunamadı. Ancak sık sık nöbetler geçiriyor ve bayılıyordu. Doktorların tek önerisi ise halen 'işlerini bırakması'ydı.

    Eylül 1838 yılında, Thomas Malthus'un 1798 yılında yazdığı Popülasyonların Prensipleri Üzerine Bir Makale isimli makalesini okudu ve Evrim Teorisi'nin temelini oluşturan 'panganez' makalesini yazdı. 

    Kasım 1838′de uzun süredir sevgilisi olan Emma Wedgwood'a  evlenme teklifi etti. İkisi de birbirine aşıktı. Emma Wedgwood koyu bir Anglikandı ve Darwin’in fikirlerini 'Tanrı’ya savaş açmak' olarak görüyor ve desteklemiyordu ancak Darwin’e gerçekten aşıktı. Emma’nın bu kuvvetli inancı, aşklarına engel olmadı. Emma, Darwin'in yoğun çalışmalarının sürdüğü bir dönemde, derin bir üzüntü ve sıkıntıyla 'Darwin'in bu fikirlerinin diğer hayatta birlikte olmalarına engel olacağını düşündüğünü' söylemiştir. 



Emma Wedgwood. Gençliğinden bir portre.


    Ancak Darwin, 1859 yılında Türlerin Kökeni'ni basmadan önce Emma'ya fikrini sormuş ve Emma da, meşhur 'Cehenneme gideceksek birlikte gidelim' cevabını vermiştir. 

    Mayıs 1842′de 'Doğal Seçilim Teorisi' üzerine ilk taslak kitabını bitirdi. Bu sırada kilise, Darwin üzerinde ciddi bir baskı kurmaktalardı. 

    Haziran 1837'de Kraliçe Victoria tahta çıkmış ve onun saltanatı -Victoria Çağı- yükselen bilim ile yükselen muhafazarkarlığın çatışma çağı oldu. Kiliseler ve bilim çevreleri sürekli bir çatışma halindeydi. Saray ve hükümet ise muhafazakar tavrına rağmen her türlü bilimsel gelişmeyi sonuna kadar destekliyordu.

   Darwin çalışmalarından ve taslağından botanistlere ve zoologlara bahsetmekteydi ve olumlu tepkiler almaktaydı. 3 yıllık çalışmasını geliştirerek, Temmuz 1842'de taslağını 230 sayfalık bir makale haline getirdi. Bu sırada kendi ismini vermeden, bazı kitaplar yayınlayarak, 'değişim' fikrini insanlara anlatmaya başlamıştı. 

    Darwin, bir süre sonra hipotezinde “Doğal Seçilim” ile ilgili bir kitap yazmaya başladı. Bu kitap seri halinde yazacağı kitabın ilk serisiydi. Fakat hastalığı ciddileşiyordu ve el titremeleri, kitabını yazmaktan onu alıkoyuyordu. 

    5 çocuk babasıydı ve 2 çocuğu da daha bebekken ölmüştü. Çocuklarının ölümünü ve çok sevdiği kızı Annie’deki ciddi hastalığı, aynı zamanda kuzeni olan eşi Emma ile evliliklerine bağlıyordu ve çok kritik, bilimsel bir hata yapıp yapmadığını sorguluyordu. Bir yandan aklında bu ölümlerin kendisine bir uyarı ya da bir ceza olduğunu düşünüyor, bir yandan da, bir bilim insanına yakışır bir şekilde bu ölümlerin Emma'nın yakın bir akrabası olup olmamasıyla ilgisini sorguluyordu. Belki de tüm çocuklarından daha fazla sevdiği kızı Annie, çok ağır bir şekilde hastaydı ve Mart 1851'de, 10 yaşında, tedavi gördüğü Malvern kasabasında hastalığa yenik düşerek hayatını kaybetti. 

    Bu, Darwin için ağır bir darbe olmuştu ve çalışmalarını ciddi bir şekilde etkiledi. Bu ölüm, Tanrı’ya olan sorgulamalarını arttırdı ve Tanrı’nın varlığı ile ilgili çok daha derin şüpheler duymasına yol açtı. Artık kiliseye gitmeyi bırakmıştı ve Hristiyanlık inancını tamamen yitiriyordu.   

    Darwin bu tarihten Doğal seçim teorisini yayınladığı tarihe kadar sürekli bilimsel araştırmalar yaparak geçirdi. 

    Ekim 1853'de türler üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda 'Kraliyet Cemiyet Ödülü'ne layık görüldü. 

    1856′dan itibaren, türlere ve doğal seçilime yönelik olan kitabını, 230 sayfalık makalesini temel alarak yazmaya başladı. Haziran 1858 yılında, Endonezya'da örnekler toplayan ve 2 yılını yağmur ormanlarında geçiren Alfred Russel Wallace'tan bir mektup aldı.



Alfred Russel Wallace

    Mektupta, kendisinden ve çalışmalarından tamamen bağımsız olan bir kişi, yıllardır özveriyle yaptığı araştırmalarını birkaç sayfada ve harika bir şekilde özetlemişti. Bu mektup ile tahmin ettiğinden çok daha az vakti kaldığını anlayan Darwin, Haziran 1858 yılında küçük oğlunu da ateşli bir hastalıktan kaybetmesine rağmen, çalışmaya devam etti.

    Darwin, dinin, insanları bir arada tutan bir bağ olduğuna inanıyordu ve Tanrı gerçek olmasa bile, insanların dinlerinin ve Tanrılarının onlara güç verdiğini düşünüyordu. Teorisi Tanrı fikrinde derin bir yara açacağından dolayı, uzun bir süre yayınlamak istemedi; hatta “Türlerin Kökeni Üzerine” bittiğinde, kararı çok sevdiği karısına bıraktı. Çevresinde hala onu destekleyen arkadaşları hep arkasında durdu ve yayınlaması konusunda Darwin’i cesaretlendirdi. Karısı Emma, Darwin’in 'Tanrı’ya savaş ilan ettiğini' iddia etse ve desteklemese de, teorisini baştan sona okuduğunda fikrini değiştirdi. Kocası Darwin’in kendisine sunduğu seçeneklerden, kitabın basılmasını seçti ve kendi elleriyle, kocasının kitabının basılmasını sağladı.

    Teorisinin Tanrı’yı öldüreceği fikrinden asla hoşlanmadı ve teorisini yayınlamak konusunda çok büyük ikilemler yaşadı; karısıyla defalarca kavga etti, çocuklarından uzun süreler ayrı kalmak zorunda kaldı, en yakın arkadaşları sırt çevirdi ve tanıdık çevresi oldukça daraldı. 

    Darwin, çalışmaları sonucunda ve tedavi olmak için gittiği hidroterapi seansları sayesinde, 'Doğal Seçilim veya Yaşam Mücadelesinde Desteklenen Türlerin Korunması Yoluyla Meydana Gelen Türlerin Kökeni Üzerine' isimli kitabını 22 Kasım 1859 yılında bitirdi ve 24 Kasım'da bastırdı. 



'Türlerin Kökeni' eserinin orjinal ilk baskısı


    Kitabın tüm baskıları, satışa çıkarıldığı gün tükendi. Kitabında kullanmaktan çekindiği 'evrim' kelimesine yer vermedi, daha çok 'değişim' kelimesini kullandı.

    Kitap, bilim dünyasında fırtına kopardı. Kitabın yayınlanmasıyla, insanlar ikiye bölündü. Bir kesim bunun Tanrı'nın kesin kanıtı olduğunu öne sürerken, diğer kesim bunun Tanrı'yı reddettiğini iddia ediyordu. Bilim dünyası, siyaset, saray ve hatta kilise de bile bu iki fikir ortalığı kasıp kavurdu. 

    Aslında bu bölünme, Teori’yi daha da popüler kıldı. Milyonlarca yorum ve eleştiri yağmaya başladı. 

    Ancak Darwin’in hastalığı, tartışmalara girmesine ve fikirlerinin arkasında durmasına engel oluyordu. Yakın arkadaşları ve Darwin’i destekleyen bilim adamları, diğerlerine "Tanrı inancını baltalamak" gibi gelen bu teorinin sonuna kadar arkasında durdular. Darwin'in sıkı dostlarından Thomas Huxley önce Evrim fikrine tam olarak sıcak bakmasa da, Darwin'in bulgularını gözden geçirmesiyle 1 ay gibi kısa bir sürede Dünya'nın gördüğü en sıkı Evrim savunucularından biri haline geldi. 

    Teorile ile ilgili en ateşli tartışma 1960 yılında Oxford'ta gerçekleşti. Düzenlenen 'Oxford Evrim Tartışması'nda, Piskopos Samuel Wilberforce'un konuşması sırasında Huxley'e yönelik bir şekilde söylediği "Merak ediyorum, acaba Bay Huxley anne tarafından mı, yoksa baba tarafından mı maymun?" sözleri evrim karşıtları tarafından günümüze kadar gelen bir 'slogan' oldu. Bu soru üzerine uzun bir süre Kuram'dan bahseden Huxley, konuşmasının sonunda "Bilimsel bir tartışmayı, bu kadar bayağı sözlerle alçaltan bir insanın soyundan gelmektense, bir maymunun soyundan gelmeyi tercih ederim." demesi de evrim yanlılarının sloganı oldu.

    'Türlerin Kökeni' tüm Britanya'ya ve Avrupa'ya yayıldı. Akademi çevrelerinde, üniversitelerde, gazetelerde, siyasette, saraylarda okundu. Hızla halk arasında popüler oldu. Britanya'da kadınların çay saatlerinden, erkeklerin publarda okuduğu bir kitap haline geldi.

    Darwin durmadı. Teorisini destekleyecek pek çok açıya dair kitaplar yazmaya başladı. İnsanın evrimine, cinsel seçilime ve daha bir sürü konuya değindi. Bu yazıları, 19. Yüzyıla göre oldukça ilerisindeydi.

    Fakat hastalığı gün geçtikçe ağırlaşıyordu. Tartışmaları gazetelerden ve bültenlerden takip ediyordu. Evine gelen ziyaretçilerle uzun uzun tartışmalar yapıyordu ama çok nadir zamanlarda evinden uzaklaşabiliyordu. 

    1864 Yılında Kraliyet Cemiyeti'nden, bir madalya daha aldı. Bilim çevrelerinin çoğu kitabı ve Darwin'in teorisini ilk 10 yılda kabul etti.



Charles Darwin 1868 Yılında


    Gerek Anglikan Kilisesi gerek diğer kiliseler ise kitaba ateş püskürdü. Genç teologlardan destek görmesine rağmen kilisenin çoğunluğu tarafından Evrim Teorisi hakarete uğradı ve tartışma konusu bile olmadı. Anglikan Kilisesinin Darwin'e ve Evrim Teorisine bakışı 20. yüzyılda değişecekti. 2008 yılında Darwin'in 200. doğum gününde Kilise, ''Seni anlayamadığımız, yanlış anladığımız ve başkalarına da buna sebep olduğumuz için...'' sözleriyle ilk kez açık bir şekilde özür dileyecekti. 

    Darwin, 1870'li yılları bilimsel makalelerine ve ailesine zaman ayırarak geçirdi ve teorisini destekleyen kanıtlar sürmeye devam etti.

    1881 yılında hastalığı geri döndürülemez bir noktaya ulaşmıştı. Ellerini günlük hayatında kullanabiliyordu ama yazı yazamıyordu. Yazılarını çocukları veya karısına dikte ettiriyordu.

    13 Nisan 1882'de geçirdiği kalp krizinden 6 gün sonra 19 Nisan 1882'de hayatını kaybetti.

    Tanrı inancını korumuş ama Hristiyan inancını yitirmiş olan Charles Robert Darwin, büyük bir cenaze töreni, Westminster Abbey Katedrali'ne, Britanyalı diğer büyük bilim insanları Sir Isaac Newton ve Sir John Herschel'in yakınına gömüldü. 



Charles Robert Darwin'in cenaze törenine ait bir tasvir.


    

    Charles Darwin, fırtınalı yaşamı ve Evrim Teorisi ile sadece Britanya değil tüm dünya tarihinin en önemli figürlerinden birisi oldu. Teorisi bilim, sanat ve siyaset dünyasına yön verdi. Evrim Teorisi bilim çevrelerinde olduğu kadar siyaseti de derinden etkiledi. 

    Bu teoriyi Naziler gibi 'Irk Üstünlüğü'ne dayanak alanlar da oldu, Tanrı'nın varlığının somut kanıtı olduğunu destekleyenler de oldu veya tam tersi de oldu. 

    Darwin günümüzde, Birleşik Krallık'ta ve birçok ülkede çeşitli etkinlikler anılmaktadır. İsmi, birçok canlı türüne, coğrafi alana, okullara, madalyalara verildi. 2001 yılında Britanya'nın en köklü kurumlarından Bank of England / İngiltere Bankası 10 Sterlin'e Charles Darwin'in resmini koydu. 

    Charles Robert Darwin ve Evrim Teorisi, yüzyıllar boyunca tartıştığı/tartışacağı bir isim olarak tarihe geçti.



 
 Çeviri, Hazırlayan ve Yazar: Lord Murrays

 Kaynakça:
 https://global.britannica.com/biography/Charles-Darwin
 http://www.biography.com/people/charles-darwin-9266433
 http://www.aboutdarwin.com/

 http://darwin-online.org.uk/
 http://www.darwinproject.ac.uk/
 http://www.english-heritage.org.uk/visit/places/home-of-charles-darwin-down-house/
 https://www.theguardian.com/science/charles-darwin

 http://www.evrimagaci.org/
 http://www.nytimes.com/learning/general/onthisday/bday/0212.html

 https://discovery.nationalarchives.gov.uk/details/c/F56990
 http://www.biodiversitylibrary.org/collection/darwinlibrary
 https://books.google.com.tr/books?id=C0E03ilhSz4C&printsec=frontcover&dq=isbn:9780674032811&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwiz38Hd7vvPAhVkLMAKHXXUDq8Q6AEIHTAA#v=onepage&q&f=false

 


    

    

    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder